altmış dokuz yılındayım,
danimarka'da soğuk ve karlı kaldırımların üzerinde yürürken,
yolumu aydınlatan ışık direklerine bakıyorum,
ellerim buz gibi olmuş,
nefesim buhara dönüşüyor,
bir yere oturmanın iyi olacağını düşünüyorum,
biraz ilerledikten sonra,
hemen sağda,
sokağın köşesinde,
kulağıma hiçte acelesi olmayan blues notaları erişiyor,
tanrım
ne büyük bir rahatlama,
do anahtarında ahenkle yürüyen bir piyano solosu,
hemen kendimi içeri atıyorum,
kısa saçlı hafif tıknaz yüzü gülen bir zenci
piyanoya hükmediyor,
caz,
cazın tanrısı,
ve yanında melekleri,
kontra-bas ve davul,
onu izleyen kalabalığın arkasında kalmayı tercih edip,
arkada bara oturuyorum,
bir limonlu cin-tonik söylüyorum,
insanlar heyecanla sohbet edip birbirlerine birşeyler anlatıyorlar,
arkama astığım paltomun cebinden bir sigara çıkartıyorum
ve yakıyorum,
içerisi oldukça loş ve tatlı,
soğuk bir danimarka gecesinde,
caz'ı hissediyorum