Sayfalar

30 Eylül 2011 Cuma

zaman öyle yada böyle geçiyor dostum
bilindik kitaplar raflarda
geceler soğuk ve yollar çamurlu
ekim rüzgarları kalbimde yelleniyor
anlayamıyorum neden ateş hala sönük
dönüyoruz dolaşıyoruz,yine aynı köşedeyiz
bir sene öncede öyleydi,iki senede önce
daha da önce
binlerce soğuk öpücük kondurduk yanaklara
binlerce parmakla tokalaştık
şimdi hangisi yanımızda?
allah aşkına kim kanıtlayabilir dostukların
aşkların,mutluluğun devamlılığını,
alıştır kendini herşeyin en kötüsüne
çünkü bu dünya da mutluluktan ziyade yalnızlık olacak
en kadim dostun,tanış,kaynaş onunla
dost acı söyleyecektir her zaman
ve sana bok çuvalına bakarmış gibi bakacaktır yalnızlık,
alış oğlum alış
bunun fiyakalı kıyafetler,pahalı telefonlar,iyi bir çevre statüsü
hafta sonu dışarı çıktığında gidecek yerinin bol olmasıyla bir alakası yok
yalnızlık seni yatağında bekliyor,unutma

başlık yok 2

hava karardı ve yatağıma girdim. uyuyamayacaktım. bana göre zor hayat buydu-şimdilik. zor hayatı düşündüm. aklıma, sıkılan namussuz ve kendini bilmez üç kurşunla ölmüş-can çekişen oğlunu arayan baba geldi. belki dehiç bulamayacaktı. kim bilir?
bana göre hayat zordu-şimdilik.

başlık yok

güzel bir kadın gördüm bu sabah caddede. yürüyorduk. yolun tam karşısındaydı.
karşılıklıydık. paralel yürüyor, paralel yaşıyorduk. yollarımız hiç kesişmeyecekti. böyle düşünüyor aşkı hissediyordum. güzel bir kız gördüğümde hep aşkı hissederdim.

23 Eylül 2011 Cuma

kola,soda makinesi

dolduruşlardadır insanoğlu bazen. geri geri gitmez tren aslında -yeterince parayı vermezsen veremezsen. 2-3 kravatlıya tav olmuş sorumluluk sahpleri. sonsuza kadar hiçkimse kazanamaz ama kaybedebilir.sürdürürse kaybetmeyi. fişler kesilir kapının önüne koyulacaklar bellidir çoktan.

öncesine kadar -piyango çekilişine kadar kan ağlayan vicdanlardan şehvet aktığına şahit olmuşuzdur. silah zoruyla toplum yönetmek namlunun uzadığı kadardır. namlunun ucuna beyaz gül de takılabilir , toprağa karanfil de bırakılabilir huşu içinde.

önemli olan kimin öldüğü değil kaçının öldüğü. haber yapılırsa korkunç bir trajedidir insanoğlu için. (12 saatlik trajediler,ilk 12 saat.) şayet öldüysen ve bunu anımsayabiliyorsan savaşı sen kazanmışsındır demek. aksi takdirde gazete sayfalarının boş kalmasına , televizyonda haber saatlerinin boş geçmesine , haber ajanslarının ceset yerine sinek avlamaları büyük patronların hiç hoşuna gitmeyecektir...

çamaşır makinesi su kaçırdı ve mutfağı su bastı

kaptan yemeğe çıktı ve tayfalar gemiyi ele geçirdi.
kalbim korkunç bir dev gibi
fil fare misali

hayalet avcıları her tarafta
kimyası bozulmuş müzikten bozma hayat
her odada ayrı devrim bir apartmanda

silüetim aynada hüküm
duvarlarda duramaz insanlık karşısında
ne kadarlık aşk istiyordunuz?

satır israfı gibiyse şiir
hayat savurganlığıdır aşk
parçalar dağıtırsın hatıralarından

boş sokakları tavaf ederken

22 Eylül 2011 Perşembe

1 Milyon Çocuk Burada!

Bu video Adobe Flash Player'ın son sürümünü gerektirmektedir.

Adobe Flash Player'ın son sürümünü indirin.

Türkiye’nin en çok tercih edilen çocuk ve gençlik portalı Tipeez.com, iki yıldan kısa bir zamanda 1.000.000 üyeye ulaştı!

Her hafta birbirinden çeşitli aktiviteleri ve eğlenceli sürprizleriyle dijital neslin nabzını tutan Tipeez, hem 18 yaş altı çocuk ve gençlerin, hem de ebeveynlerin ilk tercihi olmayı sürdürüyor. Üyelerinin yaratıcılıklarını ve ifade yeteneklerini geliştirmeye yönelik ödüllü yarışmaları, eğlenceli oyunları sayesinde portal, kısa sürede tam 1.000.000 çocuğun uğrak yeri haline geldi. Gece 22:00’de kapanan sohbet odaları, deneyimli moderasyon ekibi, ebeveyne kontrol yetkisi sağlayan özel sistemi, kaba ve müstehcen konuşmalara izin vermeyen patentli programıyla Tipeez.com’da, birbirinden farklı birçok güvenlik önlemi mevcut.

Çocuk ve gençlere, özenle tasarlanmış güvenli bir ortamda bilinçli internet kullanımı tecrübesi yaşatan portalda sürekli güncel haberlerin yayınlandığı bir haber kanalı da mevcut. Bu haber kanalı aracılığıyla Tipeez, üyelerine haber okuma alışkanlığı kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda gündemdeki gelişmeleri yorumlamaya ve sorgulamaya da teşvik ediyor.

Siz de geç kalmadan Tipeez Dünyası’nı keşfetmek için tıklayın!


Bir bumads advertorial içeriğidir.

17 Eylül 2011 Cumartesi

bar birası

kafana gelecek dayamışlar güzelim yazılanlara bakma.
zordur zaten beni idare etmek. beni ben de takmıyorum ki.
yoluna bak önüne çıkan kaya parçalarına.
yuvarlanan ilk sen olmayacaksın.
duygulanan ilk sen değilsin.
uzun zamandır duyguluyum.
hayatın oynadığı bir oyun bu ve kaybeden kahramanları biziz.
neden mi?
duyguluyum ve tekim.
tıpkı arkadaşların olmadan otobüs durağında bekleyen sen gibi.
tekim.
ah
üzgünüm gerçekler noktalı virgül gibi değil senin için
durup düşünesin.
daha çok birer parçalı bulut gibiyiz sen ve ben.
doğu ve batı el ele veremiyor güzelim.
beni ya da kalbimi kullanmana izin vermedim.
yalnız kaldın.
hakkında konusmadım.
hiçbir zaman.
hiç bişey sormadım.
üzdüysem özür dilerim.
inanmak?
bu şartlarda mı?
kıçındaki silah ve hala salladığın huzur yalanları mı?
bir lütuf
sımsıkı sarılmış bir buket çiçek.
fırtına caddene vurmuş senin.
ve kıçına tekme yemekten hoşnut gibi görünüyorsun.
tam bir anti medeniyet ha?
doğrular senin peşinde.
ama kimse sormuyor.
seni yalnız bırakmıyor meleklerin.
güvenemiyorsun meleklerine dahi.
bu böyle.
zor da olsa sana herşeyi göstermek, duman olup uçuyor hepsi bulutlara.

bar birası kılıklı adamları bırak artık.

sulu bar birası seni.

delirmiş

güzel ve aykırı sesler arasında yolladım seni yoluna
hiç neden diye sorulur mu aşığa?

bulunuyorsa orta bir yol ne gerek var zorluğa
aşağı çekmekte beni kalbin sabır ederken aşka

kalbime inen bir demir yumruk gibi aşkın
rotamı şaşırtan bir meltem gibi

devrik lider gibi yönetiyorsun kalbimi
yolsuz, çıkarcı, heyecanlı,

farklı bi çılgınlık bu yolculuk
yaşlı çocukların macerası

ilk değil şimdi yaşananlar
çıldırmış olmalısın yaşlı çocuk

tak kullan aşklar,aşk mı?

koliler de eşyalar
duvarlarım da hüzünlü bir şarkı yankılanıyor
ciğerlerim dolu
gözlerim bomboş
nesine göre belirleniyor bu bedel
hayatımın gözlerinden baktım
o büyük ekran da
gördüm
karmakarışıık işler
eylül akşamın da sekiz sene öncesini gördüm
gençmişim
bilemezdi o çocuk
ozamanlar korktuğu o iğnenin
narin vücuduna daha kac defa batacağını
koliler de eşyalar
bu mahalle,bu o da,buraya ait herşey
sıçıp bıraktığım boklar o tuvalette
gözlerimden akan yaşlar yerler de
tenefüs ettiğim odamın atmosferi yukarda
ve gidiyorum arkama dahi bakmadan
geçmiş midemi bulandırır
gözlerimin kapakların da pişkin bir yorgunluk
hoyratça baktığım insanlara
bakıyorum şimdi,kehanetlerim doğru,
gülümseyeceğim,
kalbimi taşıyacağım karanlıktaki kulübeme
maskesi olmayan giremez oraya
senin hakkında yazmayacağım bile
çünkü sen de duvardaki bir diğer tuğlasın
sana yakınlaşmayı çok denedim
ama kafan gerçekliğin uzağındaydı
ama şimdi senin de sıradan bir amcık olduğunu görüyorum
evet kalbimdesin hala,bi süre orada olacaksın
seni orada nefretim ile besliyorum
ama bil,saygım senin orospun olsun
seni hala içim de yaşatıyorum
sadece bunu yapabilirim şuan için
senden nefret ediyorum,seni seviyorum
fakat o martıları öldüreceğim,umrumda değil

16 Eylül 2011 Cuma

gece provası

içimde dışarı çıkmayı bekleyen bir sevgisizlik var. bir kadın ile bu sevgisizliği dışa vuracak kadar acımasız değilim çünkü o kadın yerine düşmüşlüğüm var ve hafif alkollüyken ve güneş yeni doğarken beyin ve parmaklar arasındaki mental bağı kurmak ayıkken yazmaktan daha zor.
ilham akışını sağlamakta zorlanacağım hiç aklıma gelmezdi. aşk ve hayat hakkında yazılan yazıların beş ya da on bin karakterle sınırlandırılması acizliğimizin göstergesi. kağıt ve kalem duvar ve yatak arasında beni beklerken bilgisayarımın fişi çekikti. cep telefonumun boktan not defterinde devrimler yapıp aşklar yaratıyor ve ayinler planlıyordum üstelik burada yoğun bir ışık vardı.

sabahın altısında akşamdan kalmalığın bağırsaklara çaktığı selamı öncelikle bukowski sonra sırasıyla; can baba, ginsberg, burrough, kerouassady ve hemingwey'e veriyorum. hayatlarımız üçer beşer bin karakterle sınırlandırılmışken yeni bir güne uyandırıyor horozlar insanları.

ben hep uyumam gereken zamanda uyanıktım ve gördüklerim hiç hoş değildi.

06:21 Cum 16.09.2011

14 Eylül 2011 Çarşamba

eylül geldiğinde bilenir bıçaklar


binlerce imla hatasının arasından sıyrılıp geldim ben beyaz sayfanın ortasına. bir napalm bombası gibi düştüm kelimelerin ortasına. okuyanın ciğerleri yandı. yine yıllardır olduğu gibi eylül ekim kasım üçlemesinin başındayız. tehlikedeyiz. bir çok belirsizlik var ve tutuk eller titriyor buğulu camların arkasında. müzik kesik kesik. kimse kesin bişeyler söyleyemiyor. gözler kaçıyor gözlerden. mutluluk oyunları adım adım dolaşıyor gibi. fakat kimse emin değil kimi sevdiğinden-kime nefret duyduğundan.

her an herkes hataya düşebilir ve bir-kaç yıl acı çekebilir. bir-kaç yıl acı çektim sanki ama yine de pişman değilim. ya da pişmanım ama bu hiç birşeyi değiştirmeyektir.

pişmanlıklar her zaman gece yarısından sonra uyku getirmek içindir.

her insanın hayatında dönüm noktaları olabilir. olmalıdır. ki zaten olacaktır. çünkü kimse doğduğu gibi değildir. yazılar yazılacaktır okunmayacaktır. ve sonbahar sıcaklığı iç boğacaktır her zamanki gibi.

açık pencereden içeri dolan ceviz ağacı yaprağı kokusu...

9 Eylül 2011 Cuma

Bir tabak kavurma ve bir bardak şalgam

bu vucüt yalnızlığa alışık,insanların pisliğinden haberdar. yaşlı bir tilki gibi bekliyor köşede,sırasını kolluyor ve bu ucuz şair biliyor neler yapabileceğini ve aynı zamanda neler yapamayacağını.. dövebileceğin adamlar olduğu kadar dövemeyeceğin adamlarda var,sikleme. bırak çocuklar dışar da oynasın,sen bahçende kal,bak fakat ama görmemezlikten gel.bazı şeylerin kader ile alakası olabilir fakat inin her zaman seni bekler.orada korunabilirsin bir çok şeyden. ben sıradan bir insanım,dümdüz,beynimde kopan fırtınalara dilim tepkisiz. aynalarım çatlak kalbim kırık,bazı şeyleri eli sopalı öğretmenlerden öğrendim,boğanın peşimde koştuğu çok oldu ama artık bunların hiç biri bana hiç birşey hissetmiyorum. şüpheler furyasının eylül sayısında,yine bir farklılık yok.ay tas aynı çorba.umrumda değil,bildiklerim var. gecenin köhnesinde allahın belası kaldırımlarda yürürkende bildiğim birşey vardı,nokta koymadan da sürdürebilirim bunları. farazi belki de zihnimdekiler ama en azından teoriler'inde gerçekleşme ihtimali var. televizyonlarda gördüklerimiz,dışarda,sokaklarda,caddelerde,kafelerde. gördüğümüz o şeylerden bahsediyorum,onların sayesinde böyleyiz. Denemek bisey kaybettirmeyecektir,sadece tetigi çekin ve biraz hayat dolsun kalbiniz.

4 Eylül 2011 Pazar

kızıl gölgeler


sımsıcak gecenin tek soğuk nefesiyim. odadan odaya hücum ediyor düşüncelerim. gözlerim odakta yine. peşi sıra kovalamacada olan kelimeleri takip ediyor. anlamsızca birkaç kelimenin sonuna gelen noktayla duraksıyor. yanıp sönen kısa çizgi çok lirik geliyor bana. küçük çocukları sevindirmek geliyor aklıma. sanki yarın sabah artık düşünemeyecekmişim gibi bir his var içimde. ''artık bitti benden bu kadar hadi eyvallah'' tarzı bişey.

yanaklarımı çevreleyen 3 günlük sakal ve uzun kollu kıyafetim güven veriyor. telefonlar çalmıyor şarjları bitiyordu. kimseyle konuşmuyor ama yaşıyordum.
telefonlara da güvenemezdim artık. içimizdeki irlandalılar diyorum bu duruma. ve yıllardır değişmeyen başlık altı. duygusal demokrasi. demokrasinin duygusalı mı olurmuş?

doğru harfi bulmak için gecelerce ''sola bakan ok'' tuşuna misafir oldum.
parmaklarım uyuşana dek bastım tuşlara.

iyi giden yazı şarampole yuvarlanan bir bisikleti andırıyor bana. taslaklarım cephanem.

kilise orgu


bir kaç cüzzanmlı banknota değişen kişilikleri görüyorum güneş doğduğunda. sabah olduğunda el atıyorlar babaların cüzdanlarına ve trajedi başlıyor ağırdan. eller pisleniyor ceplerde. çanlar çalıyor 200lük banknotlarda. parlıyor nakit beyinlere.
hayaller yok oluyor hemen yerini sanırım birşeyler alıyor. bilmiyorum nasıl değişir kişilikler. cenaze arabası resmen kalabalığa dalıyor.

ellerde banknotlar.

kilise orgu misali her seferine farklı. büyülü banknotlar yok ediyor beyinleri.

1 Eylül 2011 Perşembe

acı sebep sonuç

her zaman ki gibi ağzımda sigara
kısık gözlerle ekrana bakan iki göz
zorla nefes alıp veren bir burun
üç gündür yanan göz kapakları
bir aydır odamı aydınlatan loş ışık
yıllardır kanayan içim
ve gelmeyeceğini bile bile düştüğüm o beklenti
yine aynı felsefe
susma politasını uyguluyorum
yolum uzun
vakit kısa
yakın değil gerçekler
göz kapaklarımın duvarın da bir silüet arıyorum
bu küveti akmayan göz yaşlarımla doldurdum
hayal ediyorum kendimi orada,yeniden
gerçek öykülere verdi notumu öğretmenlerim
bir bozuk para buldum yolda,attım denize
atladım nehire,orayı bir yuva olarak belledim
çıktım,su yüzündeki o insanı gördüm ve
tarihin sayfa aralarına kırmızı gülümü çoktan koydum
görüşmek üzere dostum