Sayfalar

30 Ağustos 2011 Salı

cırcır böceklerinin hüküm sürdüğü orman

kim bilir beni ne bekliyor yolun sonunda
dünyanın küçük olduğu fakat yolların uzun,
tıpkı ölü bir atın bana söylediği gibi
hak veriyorum ona,bir çok kez yaşadım bunları

fakat bilmem,tek istediğim biraz iletişim
çok denedim,denemekteyim hala sana ulaşmaya
fakat senin kafan gerçekliğin karanlığındaydı
düşünmek istiyorum aşkımızın biraz değerli olduğunu

gülümseyeceğim kehanetimin doğruluğuna
bunun bidonda ki bir çöpten farkı olmayacak
tıpkı atların üstünde jokeyler gibi,gözler üstümüz de
bahis oynuyorlar sanki üstümüze fakat bu onların işi

bir çok defa onların gözünden bakmayı denedim
nitekim oldu da,ama bu vahşi bahçede bir çok böcek var
ekolojiyi şiddet sağlar bilinir bu tabiyat ana falan filan
oyunumun doğasında şüpheler var,beni yarı yolda bırakmayan

kehanetler masada,gözlerim tavanda
çoğu zaman bakmak bile istemiyorum
ama tatlım bu neyin değişi mi?
ben,biz,yada onlar,kafan sok artık

dedikodu onların işi

bayram

yalnızları oynuyorum yine bu bayram da
monitörlerin başında bayramın bitmesini bekliyorum
olağan bir kaç telefon görüşmesi
kaçınılmaz kısa mesajlar

tam gerektiği kadar gerektiği kadar kelimeyle
fazlası yok
tarihlerin oyunu bu
mutlak yalnızlık perilerinin oyunu bu bana

25 Ağustos 2011 Perşembe

bu hırs kaç kuruş?

kasıla kasıla yazar oldum senden sonra.
triplerine trip katan bir mahlukat mıydı amacın?
titrek ses tellerimi hissedebiliyor musun?
nasıl da kasıyorlar kendini?
yeniden diyor.

deneyebilir miyiz gerçekten de?
yeniden saksıya tohumları serpiştirebilir miyiz?
yeniden sulasak birlikte papatyalarımızı.
nedeni yokken neden uzaktan bakıyoruz aynı hayatımıza?
ama...

kaç kuruşluk senin bu hırsın?
dizeleri şaşırttın kalbi kırık bir yazara.
bak bu kalbi görebiliyor ve hissedebiliyor musun?
tam ortasındaki yara senin ve korku da senin.
gözlerime bakma parlak ve korkulu tam olarak anlayamıyorum ne dediğini.

bir sigaram var ve bir sigaram var.
biter diye içmiyorum.
keşke burada olsan ya da olmasan.
ne fark eder korkun yine var?
beş para etmez herkesteki bu hırs.

konuşabilir misin benimle de onunla konustuğun gibi?
yapabilir misin gerçekten?
deneyebilirsen sevinebilir ya da üşüyebilirim.
çünkü ne zaman aklıma gelsen ya üşüyor ya terliyorum.
kar yağarken terlemek nedir bilir misin sen?

saç diplerine kadar diken diken olmak nedir duydun mu hiç?
yelkovanı saatlerce seyre daldın mı sen?
ben daldım seni beklerken.
gömüldüm yatağımın derinliklerine herkesten kaçtım ama yakalandım.
televizyonun sesini kıstım.

hala bir sigaram var ve öylece duruyor.
biraz başı ezik. kendime benzetiyorum onu anlayabiliyor musun?
hoşgeldin beynimin derinliklerine.
burada herşeyi bulabilirsin. kan , erkeklik , ceset , aşk , para ya da kendini.
kaldır kafanı da güneşe bak biraz.

hiç bu kadar içten yazı okudun mu sen?
kendini hiç kelimelerde okudun mu sen?
kalbi kırık bir yazar tarafından yazıldın mı sen?
çimenlere basıp derin nefes aldın mı sen?
simgelere hiç takılmadan hayal kurabildin mi?

kafanı hiç özgür bulabildin mi ?
kendi hayalini kendin kurabildin mi yoksa?
yoksa ne?
özgür bir kuş olamadın mı?
seni özgür kılan bendim benim kafeslerimdi.

sonsuz kafeslerim içinde gözlerdim seni.
anılarıma hikayelerime bile yetmedi parlaklığın.
ilham meleği derlerdi sana hayal dünyamda.
yeşil çimenlerde arkadaşlık kurabilirsin.
geceleri mükemmel yıldızları daha da parlatabiliriz.

alabilirsin beni benden saf bir şekilde.
caddelerde yürüyebiliriz el ele.
ama ben öylece duruyorum bunları yazarken.
bir bardak su ile bakışıyorum saatlerdir.
zamanım doluyor ve askerler üzerime geliyor.

katiller ve kötü niyetliler.
neyse ki yağmur başlıyor ve sonsuzluğa yolluyorum onları.
heyecanım ilginç gözlerine kayıyor bazen.
hayat parlak bir ışığa benziyor bebeğim.
ve ışığın rengi sürekli değişiyor.

bu yüzden korkma ve o minik parmaklarını yumruk yapmaktan vazgeç.
gözyaşların daha da karanlıklaştırıyor gecemi.
daha kötü insanlar daha kötü niyetler.
geleceğimi karartıyorlar ve ışıkların renkleri gitgide gözümü alıyorlar
sana şarkılarını ben öğrettim tatlım.

aşkı benimle öğrendin.
aşkı bana öğrettin.
bulutlu bir günde hissettik birçok kez birbirimizi.
banklarda oturup bulutları seyrettik.
ama sen fırtınalarda kaybolup gittin sanırım.

yeniden güneş açtığında sana dokunamadım.
bana yardım edemedin ve çok korktum.
ve evime gittim.
yürüdüm.
yağmur yağıyordu ve hiç acele etmiyordum.

gözlerime damlıyordu yaşlar tam içine.
yanaklarımdan geri gelip tam içine.
canım acıyordu yağmurda.
seni göremiyordum çünkü.
kalbimi kırmıştın ardına bakmadan.

nedenini sen de bilmiyordun sanırım.
böyle şeyler yazmamı sen sağlamıştın çünkü benimle konuşmadın.
sen bana yardım etmedin.
yangınları kendim söndürdüm.
yardıma ihtiyacım vardı.

müzikler ağırlaşırken evime gidiyordum.
herkes selam veriyordu fakat devam ediyordum yoluma.
bir nedeni yoktu sanki ciğerlerime dolan şeyin neden dolduğunun.
hissedemedikten sonra seni yaşamayı sadece yürürüm ben de.
oralarda bir yerlerde acıdan ağlıyorsun ve görebiliyorum.

gözlerini içini görebiliyorum.
benimleyken de acı çekiyordun.
gözlerini seyrediyorum.
değişime yeter bu kadar demedin ve birbirimizi ayrı bulduk.
yeniden bırakmak mı?

nerede çöküp ağlıyorsan oraya koşa koşa gelmeye hazırdım bebeğim.
seni oradan kucaklayıp götürmeye ve nehirlere atlamaya.
ama sen tamam evet sadece sabır etmedik.
böylesi daha mı iyiydi?
senin için iyiydi.

koruyamadım kalbimi ve paramparça gördüm ayakalar altında.
koyunlara yol verdim uzun yolumda karşıdan karşıya geçmeleri için.
duvara yaslandım ve bekledim.
sonra devam ettim yoluma.
neden diye sordum kendime?

yanıtı yoktu sanki.
yanıtı yolun sonundaydı belki ama kim bilir?
yolun sonunda savaş vardı ve ben burda savaşın tam ortasında yolun tam sonundayım.
tüm kaslarım kasılmış kaşlarım çatık gözlerim sabit parmaklarım kireçli.
acıyı kelimelere vurup duruyorum.

basit bir şarkı değil bu bebeğim hemen bitsin.
2 dizelik gece şiirleri değil bu şiir sabaha uçsun akıldan.
bu kısa metraj bir film değil tatlım.
bu değeri deniz altında bir hırsın sonucu güzelim.
güzelim sigaram bitiyor değerli sigaramı diğer yazılarıma harcamalıyım.

sana değil... çünkü hepsi bu işte. ucuz burjuva!

yine bir yazı ama başlığı yok

düşüncelerin kelimelere dökülüp bir metin oluşturması çoğu kimse için hiç önem taşımayabilir. fakat düşünceleri, taşmış bir foseptip çukurunu andıran bir gece kertenkelesi için gerçekten çok önemli.

ciğeri tükenmiş bir maroton koşucsusu artık ne bekler ki hayattan? bir sigara tiryakisine 3 kilo ciğer ne der? derdim dalga olup oymuşsa kayaları bil ki birisinin yüzünden. hüzün katlediliyor her gece göz kapaklarımın ardında. yabanci geliyor diğer birleşmiş cümleler. bir kaç pervane sesine mal olmuş hayatlar.

yaz yaz yaz bitene kadar kış gelince gömül kitaplara kaldırma kafanı ormanından. sert sessiz ünlü ünsüz demeden yala yut bunu tuttuysan işin zor kardeşim. paragraflar lafladıkça rüzgar fısıltısıyla odama kaçar oldum. kendi hükmümü kendim sürdüm kendi kendimi astım kestim.

mızıkanın deliklerin de dilim,üflüyorum öyle.

elı bıçaklılar deviniyordu resmen kalbim de
kaderi sıvadım yalanların üstüne
evimin önünde ayyaşlar muhabbet ediyordu hayattan
kulak verdim onlara,vermez olaydım

onların hayatları üniformanın dışındaydı
benimsedim onları,niteliklerim ne kadar izin vermesede
idollerim vardı,her gece öldürdüğüm
gündüzleri yaşattığım,beni ayakta tutan

varlığımı yokluğun derin denizinden çıkardım
batan geminin malları herkese beleş deyip
tuttum elime ne geçerse,attım kalbime
gökyüzünde gün doğumunun sancıları var şimdi pencerem de

bir adam olmak istemedim,hayallerim adam olmanın da üstündeydi çünkü
geceleri ay'ı gördüğüm de izlemeyi seçtim,senin de ona baktığını hayal edip
son zamanlar da herkes gitmekten bahsediyor buralardan,ben de istiyorum evet
zamanı rayına oturtup benim olduğunu bilerek,biraz değerli olduğunu düşünmek istiyorum aşkımızın

farklı güneşli bir gün
,mavi tabaka tavan da özgürce izliyor insanları
ve uyandım yatağımın soğuk tarafın da,saçlarım birbirine karışmış
gözlerim de sağanak yağış her zamanki gibi,ve karnım aç bütün bunlar
yetmezmiş gibi

bu bana modası geçmiş bir filmi anımsatıyor
eskiciden aldığım kullanılmış bir kürkü çağrıştırıyor
onunla ortalıklar da görünmek istemeyeceğim bir kostumü giydiriyor
midemi bulandırıyor ve susmamı söylüyor sanki

ne rüyalar gördüm uykumda,içimde kopan fırtınalara dilim tepkisizdi
içimde imzalandı dönüşü olamyan anlaşmalar,ve sınırları kadınlar çizdi
sudan sebepler,fındık kabuğunu doldurmayacak nedenler,avlandı tilkiler ormanda
şiirbazlar dar ağacında,kitaplar sobalarda,diller ağızlarda,eller kulaklarda

ruhum çaresiz,sundum en güzel aşkı kalbime,
yeterli değil dedi bana,hak verdim,sustum devam ettim
can aldı canları,dikte etti cinayetleri
külle kandırıldı,siyaha boyandı hayallerim
gafil avlandım bu yolda,insanoğlu kesti elektrikleri

24 Ağustos 2011 Çarşamba

biraz orman

tokmaklar daha sert vuruluyor derisi sıkı davullara. umutsuzluğa kapılıyordum. gecenin derinliğinde.

derine çeken garip şeyler var. kafama vuruyorlar ve hissetmiyorum.
işin ucu nereye dayanıyor bilmiyorum.

ipler kimlerin ellerinde hiç bir fikrim dahi yok. yollar nereye çıkacak bilmek bile istemiyorum.

yeryüzünde en sevimsiz yaratığım. medeniyete uzak kalmış odamda yaşama tutunuyorum.

evin bu köşesi yabani hayat sürüyor. başrolde ben varım. duvarlara tırmanıyor düşüncelerim.

hiç hoş değil. gördüklerim hiç hoşuma gitmiyor. uzmanlardan nefret ediyorum.

harakiri ya da ötenazi yakın geliyor. umut verici lirikler veriyor doktorlar damarlarıma.

nafile nefesler tüketiyor zamanımı. keskin bir bıçak ve 1 litre kanla olacak iş değil.

güzel güzel iniyor gökyüzünden bulutlar. olamaz nidalarıyla kabuslarımın bitmesini diliyorum.

her sabah yeni bir kabus.

deniyorum kalbimi barışa yaklaştırmaya. dizlerimi göğüslerime çekip gözlerimi daha sıkı kapatıyorum.

varış noktam boktan.

bugün önemli şeyler olabilir ama umrumda değil. kim olursa olsun kinim var.

neden herkes gitmiyor?

bu yaz gününde neden güzel insanlar ölüyor. karanlığı neden hep iyiler görüyor ilk önce.

cümlelerim genç yapraklara. aşınmış burnum silmekten. damarlarım şiş. kol kaslarım gergin ve korku dolu.

hiç bir şey hiç kimseyi geri getirmiyor. göz yaşlarım donuk yıldızlara baktığımda.

büyük denemeler yaptım hayatımda. genç yapraklar hep başarısız oldum.

ne önemi var artık göz göze bakmanın bebeğim. derinliklerinde birlikte kaybolamacaksak.

ne anlamı kaldı bir gün yeniden ayılacaksan seni sarhoş etmemin.

ne anlamı kaldı uzun yolların. sonu sen olamayacaksan.

ne gereği var artık yazıların seni geri getirmeyecekse.

bu yabani yerde yazılarımı seni geri getirmek için yazmıyorum bebeğim.

burası orman. ölebilirsin. kanatırlar güzel dizlerini..

kanını emebilirler.

ben yoksam.

tavuklar

kimdir nedir bilinmeyen bir tavuk ırkı var yeryüzünde. köhne gecemde saçlamayacak tek bir şey varsa onlar da tavuklardır.

ne zaman işin kolayına kaçsam aynısını yaparım virgül koymam. aynı yere diğer yollardan giderim.

*izin verin de camı kapatayım malum büyük yaylı seksen model otobüsler geçmeye başlayacaktır.

-sakin olabilirsin bunda bir sakınca yok. ve uzan.

*bana psikolojiden ve dünyevi şeylerden bahsetme lütfen.

- peki başlayalım.

* neden başladık ki?

- yer yüzünde belki de psikolojiden anlamayan bir tek tavuklar var. nedir tavuklara bu özen.

*13 yaşında sanırım ekmek almaya markete giderken ıı şey aslında bizim evimizin karşısında bir manav vardı ve manavın arkasında kümesler evet kümesler düşünebiliyor musun kümesler!!

- evet ekmek almaya gidiyordun.

*kaldırımları sayıyordum ve kırmızı kaldırımlar sonra renksiz kaldırımlar ve sonra yeniden kırmızı kaldırımlar ve renksiz kaldırımlar... ama o da ne?

-nedir?

*renksiz kaldırımların birinde bir kaç damla kırmızı kaldırımdan vardı.

-evet devam edebilirsin.

* ama bu nasıl olur dedim kendi kendime ve vee... karşıya baktığımda manavda duran adamın elinde bir tavuk!! ahaha düşünebiliyor musun?? hahaha inanılamz birşey bu. bir tavuk.

- bunda ilginç olan nedir sence?

*tavuksuz bir kafa ve kafasız bir tavuk... aahaaha renksiz kaldırımların üzerinde birkaç damla kırmızı kaldırım.

-evet insanlar tavukları bu şekilde>

* hayırr! hayır dedim sana bu şekilde değil! ve evet ben renksiz kaldırımlara basmaya özen gösterirdim. ve aniden renksiz kaldırımlar üzerinde kırmızı renkli bir kaç renksiz kaldırım..

-korktun mu?

*hayır şaşırdım ve yürümeye devam ettim... sanki bir parça boru varmış gibiydi.

- nerede?

*tavuğun içinde.. ama iyice baktım iyice ve dikkatlice... tavuktu o. tavuk

-ölü bir tavuk.

*evet ölü bir tavuk evet ahaha!! yürümeyi sürdürdüm ben ve tavuk da gitti.

-tavuk ölmüştü değil mi?

* evet tavuğun kırmızı kaldırımları renksiz kaldırıma damlamıştı.. olağanca..

-anlıyorum.

3 nokta üstüne virgül

güncel ya da entel yazmak derdim veya tarzım değil.
popüler olmak yerine klasikliğimi sürdürüyorum.
hoşnut muyum bilemem ama tam bir klasik durumum.

güncel takılacak bir yazı olsun isterdim ama tuşlara bakmadan yazmak ve harflerin birer hızlandırılmış karınca ordusu gibi görünmesi beni besliyor.

hayat 50 60 yıllık bir melodi yığınından daha beter. kapasiteden ibaret hayatta kalma meselesi.
dayanacak gücüm olsa gözlerimi kapatıp bir kitap yazardım ve ahmaklara ithaf ederdim. yazıda kopukluk ve emir komuta zinciri arasında doğrusal bağlantı vardır. erler albayı , noktalar yazıyı yönetemezler..

23 Ağustos 2011 Salı

Alo! Facebook'tan Arıyorum…

Dünyada ve Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren Rocco ve Turkcell, Facebook’ta cep telefonu üzerinden iletişimi başlattı. Rocco Sıkısakız için Turkcell altyapısı ile hazırlanan “Facebook’tan cep telefonu ile arama yapma servisi”ne sadece telefon numaranızı vererek dahil olabiliyorsunuz. Linke tıklayıp http://www.facebook.com/roccoloji kaydınızı tamamladıktan sonra uygulamaya kayıt olan herkesle Rocco’nun hediye ettiği 30 dakikayı kullanarak konuşabiliyorsunuz. Nasıl mı? İşte videosu...

Üyelerin telefon numaraları görünmediği için hem eğlenceli hem de çok güvenli olan Rocconnect Tıkla Konuş ile bedava konuşmak için Turkcell abonesi olmanız ve bir Facebook hesabınızın olması yeterli.



Bir bumads advertorial içeriğidir.

21 Ağustos 2011 Pazar

ilham şeytanları


ritme tutulan kafalar
aşağı yukarı
toprağa ve bulutlara.

yolun sonu , savaş var
keşfetmekte aklım dünyanın her mermisin
kalplere saplanan çatalları , damarlardaki iğneleri

parklardaki cam kırıkları, ezilmiş can çekişen çimler
kökünden koparılmış aşk damarları
duyguya ruhu kalmamış sarı topraklar

tik tak tik tak çalar saatimiz
dım dım dım dıdım müziğimiz
... ... ... dan ... rus ruleti

ormanın derinlikleri gökleri delen gökdelenler
kısa adımlar sabır taşı titreyen parmaklar
kısa kesilmiş minik tırnaklar...

parlak plastikte 10 miligramlar
namluya sürülmekte 9mmler
serumlar hemşirelerin ellerinde, parçalanmış deri bekler

uzun sorgusuz bakışlar
kısa göz kaçırmalar
ilham şeytanları...

20 Ağustos 2011 Cumartesi

çıtlayan parmak

daha önce hiç kullanmadım ansiklopedileri
küçükken ilgimi çekerdi o kalın ense ciltler
daha sonra büyüdüm ve okula kayıt oldum
sınıfa giridm ve birileri zorla aklıma bişeyler sokmaya çalıştı
dokuz on sene birileri onlara öğretilen yalanları
benim de benimsememi istedi
onların görüşünü,onların idealini,onların politikasını
ve benim paramı istedi
neyseki yırttım o pisliklerden,geride bıraktım hepsini
fakat şimdi de allahın belası insanlar çıktı başıma
daha önce onları görürdüm fakat düşünmezdim
şimdi ne oldu bilmiyorum,takmaya başladım
takıntıların silsilesi mevcut bende
ve bu iğrençlikler furyası daha önce muhtelifti
herşeyden vardı biraz,her baharattan
ve beynimde pişirdim sanki bu çorbayı
şimdi çevremdekilere zorla içirmeye çalışıyorum
okul da öğretmenlerimin bana yapmaya çalıştıkları gibi

sessiz şöbiyet

kulaklarım içi boş bir mağara sanki
tek duyabildiğim zar zor verdiğim nefes alış verişim
bugünler de kalbim kesat ve hüzünlü
hüzün nedir bilmiyordum
bildiğim tek şey rahatsızlığımdı bu hayattan
hayatın benimle alıp veremediği ne var bilmiyorum
muhtemelen yoktur
ama benim var,
ne almam gerektiğini de bilmiyorum
ama kafamı birşeylere taktım
ve bu gece melankolinin kralını oynuyorum
insanlar,insanlar ve içi boş tencereler
o zaman bu sofrada yeriniz yok
gidin başka parklara sevgililerinizle
bizim zihnimiz de sadece şüpheleri bıraktınız
gündüzlerimizi aldınız ellerinizle
sadece beklentileri verdiniz bize
siz o kolpa suratlı kediler
çok şekerdiniz yanımıza yaklaşırken
dünyalar tatlısıydınız,acıdık size
aldık yanımıza,besledik,canımızdan bir parça koyduk üzerinize
kalplerimizi hipotek ettik mutluluğunuza
fakat ne oldu tahmin edin
terkedildik,kullanıldık,itildik kakıldık
tamam dedik
tamam dedim
olur böyle şeyler,
ne de olsa bazen kralın soytarısını yaşıyoruz

duvarlar konuşamaz,bakar ve dinler sadece

bir kaç gün sonra sahibine vereceğim odam da yankılanan tiktak sesini
korkarım ki birşeyler iyi başlayacak ve kötü sonlanacak
bu değersiz varlığım bir umutla doğdu ve kapkara bir mürekkeple yeşermekte
ağaç yaşken eğildi ve kestiler onu gövdesinden
daha kaç beyin harabe edilecek ucuz beklentiler uğruna
ve daha kaç tabut verilecek toprağa
sorular aklımda ki otobanda yarış yapıyor sanki
geçmiş ne kadar mide bulandırıcı olsa da yine de arasında güzel şeylere rastlamak mümkün
bazen güzel şeyler bile insanın midesini bulandırabiliyor
gülen insanlar,batmakta olan bir güneş,iyi giden bir eğitim kariyeri,mükemmel bir üniversite bölümü,herşeyin yolunda olduğu bir ilişki

bazen insan yatağına yatar ve tavanı izlemeye başlar,aklından milyon tane düşünce geçer
kimisi hemen kaybolur kimisi takılır tavana ve onu izlemeye başlarsın
içini yer,içini kemirir beklentiler,ve insanoğlunun bir huyu vardır
olmayacak şeylere karşı bi tutkusu
budur aslında belkide bu karamsarlığımızın sebebi
veya ne bileyim tahtaların düştüğü yerdir belki de problem
garipseniyoruz dostlarım,burada yapayalnız bir şekilde,hiç kimsenin bizi beklemediği ve önemsemediği bir kılığa büründük bu gece
şüphelerimiz hep kazandı matık savaşımızı ve bize iyi niyetle yaklaşanların altında bile bir art niyet aradık
ne kazandık?
hiç birşey,bazı şeyler at boku kadar gerçek ve sıkıcıdır
bu sıkıntıyı aşmanın bir yolunu göremiyorum,şu serin ağustos gecesin de aklım da olan tek birşey varsa o da geleceğin mutlaki umursamazlığıdır
geçmişimiz de çizmişiz zaten bir resimi,ve resim siyah ağırlığında
deniyorum şuan kendimi rahatlatmayım fakat nafile.kıskançlığım beynimi ele geçirmiş

beyaz halı


soğuk duvar omurilik soğanıma buz gibi atomlarını yolluyorken
yaylılar okşuyor yanaklarımı

soğuk bir istisnayım dersin gecelerin karanlığına
odaya dolan 3 gramlık ışık beyaz halıyı parlatır

kırmızı güllerin dikenleri çizmekte ellerimi
gözlerinde tüm dünyanın beyaz şarapları

gözlerime baktıkça aşk sıçrıyor bedenime
beyaz güllerin kokusu sarmakta ruhumu

daha kolaydır bir şiiri kurtarmak
ruhumu bedeninden kurtarmaktan

kandırmacalarla başlar her aşk hikayesi
ruhun bedenimi kandırırken dalga dalga gelirdin üzerime

dünyadaki ışıklar söndüğünde gözlerin parlar kabuslarıma
ılık su boğazımdan geçerken damlalar seni andırır

tüm papatyaların güneşe dönmesine benzer
saçlarının dibine saklanmış mavi bir kuş olmayı isterim

heyecana kapılmış yavru bir kuş hayal dünyamdan sıçramış
kalbine konmuş seke seke sonsuz papatya tarlasının dibine konmuş

akşamüstü melteminden ürkmüş bir kız çocuğu korkusu
akıyor gözlerinden gönül testime

şefkatim bir melek gibi
kimse duymaz kimse görmez kimse hissedemez

rüyalarımda sonsuz papatya tarlalarında amansızca koşan küçük kız
yağmur damlalarına yenik düşmüş süzülüyor omuzlarından masum damlacıklar

nidalar yetmez bu sarhoşluğa
gecenin ayazı tercüman olsun bastırılmış aşkıma

15 Ağustos 2011 Pazartesi

nasıl gidecek ?
nasıl olacak bunca umursamazlığın eşiğinde sanatı yaratmak?
parmaklarım tellere nasıl dokunacak o eşsiz aşkımı onlara göstermem için?
mide bulantısını giderecek haplar çok sınırlı
aşklar çok sahte,yalnızlık sadece bana özel sanki bu devirde
mutlu görünmenin moda olduğu zamanlar da yalnızlığı seçmek erdemlik midir?
söylenilenleri dinliyorum ve kafa sallıyorum sadece
aklım hep başka yerler de
duvardaki çivileri söksemde düz mantık bir insanım
sadece benim doğrularım var ve nedense insanlar hep sefil,
sokaklarda,belediye otobüslerin de,okullar da,devlet dairelerin de,küvetler de,stadyumlar da,alışveriş merkezlerin de
nedense benim tek dahi
tek at gözlüğü takmayan parıldayan insan,
işte o benim!
yanılıyorum..ama bu onların haklı olduğu anlamına da gelmez,
onlara yardım etmeyeceğim,gitmeyeceğim
herşeyden emin olmam gerekli ama gerçekleri görmeyeceğim
sadece kendi aklımda yaratacağım aşık olacağım o kadını
onunla sevişeceğim,onun gözlerinden göreceğim hayatı
minik bir ütopya da kendi yapraktan damımızın altında ucuz aşklara inat
o paha biçilmez sihirli sözcükleri söyleceğim
hiç bir kulağın işitmediği,hiç bir dilin söyleme gayretine düşmediği
o sihirli sözcükler çıkacak ağzımdan.
yaşayacağım onu ve ucuz hayatımı

13 Ağustos 2011 Cumartesi

duvar çivisi


düz yazı yazmayalı uzun zaman olduysa ilham gelmesini beklememek gerekir çünkü ilham gelseydi zaten bu paradoksa düşmezdiniz.
bir duvar düşünelim tüm dünyanın çirkinlikleri ve güzellikleri boyasın bu duvarı.
nasıl bir renk ortaya çıkar acaba?

çirkinlikler ve güzellikler diye bişey yoktur bence. çirkine biz çirkin dedik. güzele de güzel. tam tersi olsaydı? çirkin olan şeye güzel deseydik ve buna herkes en başta inansaydı bu böyle sürecekti. kimse aslında güzel olarak bildiği şeyin aslında çirkin olduğunu bilemeyecekti.

aslında çirkin de yoktur güzel de yoktur. ilk seferde ne ise odur. çoğunluk ne ise odur.

bu duvarı hiç düşünmeseydik daha iyiydi bence.

mahkeme duvarında kertenkele


yarım yağlı vücudumla nam salmaktayım yatağıma
beyaz bir ışık karşıdan , sarı bir ışık tepeden

sabaha karşı bulutsuz ve intikam akınları çepeçevre
paslı tellerden çıkan ucuz melodileri havada kapıyorum

duvar ve sırtımın arasındaki pamuklu yastık hayatta kalmamı sağlayan yegane şey
boynumdan akan ter damlaları ısı veriyor odaya süzüldükçe meşruca vücuduma

yolunmuş yatak örtüsünün iplikleri engebeli arazi
klasiğe giden yol odamın kapısından geçiyor vuku buluyor köhne gecede

sıcaktan yapışkanı erimiş bantlar posterleri daha fazla taşıyamıyor
sarkmakta kültürler odamın duvarlarında

ve ben sütçü beygiri gibi burada oturmuş
zararlı bakterilerimi kelimelere kazıyorum

Esra Ceyda Kardeşler Yardım Fonu Oluşturdu

Reklamlardan ve sosyal medyadan renkli kişilikleri ile tanıdığımız Esra ve Ceyda kardeşler (nam-ı diğer Cicişler), bu sefer partilerin değişmeyen cipsi Ruffles’ın yeni çıkardığı Burger King tadındaki ürünü için kamera karşısına geçti. Çılgın bir parti ve koşturmaca içinde başlayan hikaye bizi bazı seçim ve yollara sürüklüyor. Senaryo gereği yanımızda para olmadığından otostop çekmeye başlıyoruz ve kendimizi birden Esra ile Ceyda’nın otomobilinde yardım isteyen bir otostopçu olarak buluyoruz… İşte Esra ve Ceyda’nın gençlere yardım ettiği enteresan hikayenin en ilginç bölümü aşağıda, seçimleri yaparak hikayenin devamını izleyebilirsiniz…

İşin en eğlenceli kısmı, Esra ve Ceyda kardeşler ile konuşabiliyor olmamız… Cep telefonumuzu verdiğimiz anda Esra ve Ceyda kardeşler bizi arıyorlar ve şanslıysak yardım etmek için cebimize 60 dakika ve 100 mb internet paketi yolluyorlar.

Ayrıca numarayı geri aradığımızda Esra ile Ceyda’nın komik ve bir o kadar enteresan muhabbetlerini dinliyoruz. Üstelik her aramada başka bir muhabbet çıkması da ayrı bir güzellik olmuş…

Benden de size bir kolaylık: Oyuna en kestirmeden bu linkten ulaşabilirsiniz http://www.facebook.com/rufflesturkiye



Bir bumads advertorial içeriğidir.

12 Ağustos 2011 Cuma

ikimizin bildiği gibi sahip olduk
fakat şimdi aldığımız zararlar son buldu
ve tekrar yolumuzdan saptık
ne kadar eğlenceliydi herşey gülleri
silahlarımızın üstünde tutarken
şimdi yalnızca sen yeniyorsun
ama bu senın şanslı olanlardan olduğun anlamına gelmez

breakdown

6 Ağustos 2011 Cumartesi

şehirdeki tek karanlık


her yer her sabah ışıldarken benim odam karanlığını sürdürüyordu
kendi kendine yanan sarı bir ışık yaşam kaynağıydı odamın
sinekler , böcekler , kelimeler ve hayallerimi yaşatırdı

uzun uzun çığlıklar ve ulumalar duyulurdu karanlıkta
her yer aydınlanır su yüzüne çıkardı her pislik
caddenin ilk misafirleri tarım işçileri ve kartonculardı

bir deli küfür ede ede turlardı sokakları
bir köpeğin nefes sesleri ve patilerinin asfalta çarptığında çıkan o esrarengiz ses
tam bir muamma ve dumanın ortasında kalmışlık hissi

perdem aralanmaz ve ölmeye devam ederim şiirlerimle odamda
tüm şehir ucuz güneş ışığına boğulurken
sinek avlar ve şiir yazardım ben

ama siz bunu bilmezsiniz