Sayfalar

30 Ekim 2010 Cumartesi

diyebilmek için

şuursuz ve ne yaptığının farkında olmayan bir gündü bu
tam olarak neyin peşinde olduğunu bilmeyen,
tam olarak neyin savaşını verdiğinin farkında olmayan bir mutant vardı o dünyada
duyguları ve istekleri evrimleşmiş bir zat vardı,
hayattaki ve içindeki sevgilisi onu terk etmiş bir durumda birasını yudumluyordu sadece,
hiç bir şeyin umrunda olmadığını zannederdi
her lanet faktörün ondan kilometrecelerce uzakta olduğu sanardı,
sanardı ve sanardı,
para verirdi daha da uzaklara gitmek için her hangi bir süre zarfın da olacak olsa bile,
daha da kolay dibe vurmak için yapardı kötü olan herşeyi,

söylesene bu tam olarak neyin gururu?
neyin bitmek bilmeyen savaşı,
neyin hasreti,
neyin bilinmezliği

büyük kısa saçlar ve çok bilmiş kızlar ordusu yönetiyor birbirini sadece ama sadece,
egoist aileler belirliyor tahtaların nereye düşeceklerini,
şehrin 4 bir yanına saçılmış küstah ve umursamaz düşünceler
tıpkı kitle silahları gibi imha ediyor sevgileri ve kendilerini,
yudumluyor herkes içkileri ve kadınları yada iyi huylu olduklarını sanan erkekleri,
hepsi birer "diyebilmek için" işte,
bu onların,bizim yada benim ortaya koydukları bir perde
ve ardından arkalarına saklanmak için konulan bir etken sadece,
işte bu kadar basit ve düşürülmüşüz aşklarımız,isteklerimiz uğruna,
hepsi birer d"iyebilmek içindi",
bu bizim kabullenmekte zorlandığımız bir gerçek,
fakat koydum ortaya yazdım işte,
alsana harbi gerçek seni göt beyinli amcık

28 Ekim 2010 Perşembe

bir kavanoz ve onun içindeki rengarenk kelebek

neler var etrafımda,herşey dönüyor uzaklara giden bir tekerlek gibi
ve lanet olsun herşeye,hergün küfür ediyorum hayata
lanet olsun,nereye kadar bu sıkıntı
ne zamana kadar sürecek bu maskaralıklar
eğer yapabilirsen bu anlamsız bir şekilde yağan yağmur da
tutmak istermisin elimi?
ne yapmalı diyorum 3 yıldır düzenli olarak
her hafta sonu içiyorum,
önemli tarihler de seni anıyorum alkolümle
biliyorum gereksiz ve okadar çocuksuki
başka bir şey yok hayatım da o derece yani,
bilmiyorum ne vardı da ben de,neden böyle saçma bir trene bindim
bu denli düşürdüm kendimi baksana,
sürekli volta atıyorum odamda tek başıma
birşeyler karalıyorum sürekli,
okuyorum,görüyorum,yad ediyorum kendimi november rain in sololarında,
hasta bir hayat bu,
ve duygularımı paylaşabileceğimi sanmıştım
lanet olsun egolara ve onların o bitmek bilmeyen kaygılarına
ve göt beyinli ailelerine,
hassiktir
yap artık..çek tetiği,
horoz vursun iğneye
iğnede mermiye
mermiden alevlensin
alevlensinki çıksın ininden
"yani ben"
isimsiz mahlası yok elinde bir kandil ile
kahraman, ama neyin kahramanı?
bir kavanoz ve içindeki o rengarenk kelebeğindi bir zamanlar
bu ciddi ciddi obsesif bir olay oldu çıktı
tıpkı düşüncelerim gibi,
bu kötü bir şey
lanet olsunki kötü
,ve neden herşeyi sandığım gibi hissediyorum
aramıyormusun sen de?
burada sürekli yadırgıyorum onu bunu
ve kendimi her defasında haklı çıkarmaya çalışıyorum
,eğer iyileştirebilirsen kalbini
sana diyorumki ya öldür beni ya da iyileştir
su serp kalbime ki rahatlayayım..


aramazmısın yalnız olduğunda birini
herkes arar birilerini kendince
ararsın sen de yalnız kaldığın da
fakat yalnızca sen değilsin
sen ilk değilsin ama yüreğimin bir parçasısın
seni özlüyorum ben
zorundalığın büyük bir götlüğü bu bana karşı
aldı elimden seni
ve
baksana,kim bilir neler geçiyor aklından
ne kadar karamsar ve kafa karıştırıcı bir durum .
şimdi dikkat ettim de tuşlara basan parmaklarım hissizleşti,
bastın sen tetiğe
ve çıktı mermi ilginç bir şekilde kavislenerek
tıpkı omurgalarım gibi,
ve bendim ilişkimizin omurgası
şimdi ise bir iskelet
hayat tarafından terk edilmiş,
toz olmaya mahkum olmuş..........
.............
........
....
.
.

tozlar ve kemikler

26 Ekim 2010 Salı

müziğimle birlikte

müziğimle birlikte grimsi bir mavilikten akşamların o köhne karanlığına bürünüyor günüm
gözlerimin önünden geçiyor bulutlar yavaş yavaş

kalkıyor rıhtımlardan insanlar buruk bir umut ile,"belki olur","belki sahip olurum" diye

fark etmiyor rivayet edilenler burnumda o eşsiz koku varken,korksam ne farkeder? şarkının kaçınılmaz sonuna gelip,bir diğerini açmak zorunda kalmış iken


bir 4 lüğün son bölümü gibi penceremden vuran o yorgun ışıklar

"bütün bir gün boyunca lanet ışıklarımı odana doğru savuruyorum ve sen yoksun,aptal hayallerin ve perestlerin uğruna günlerce dört dönüyorsun,ama eline hiç bir şey geçmiyor,farkındamısın bilmem ama artık iyicene boka sarmaya başladın" diyor

bütün çatık kaşlar bana doğru doğrultulmuşken,nasıl bekleyebilirsin suküt u içim de tutup ta onu bir altın olarak işlememi
bilemezsin,
çünkü hergün daha da sarı,daha da mavi,daha da hüzün ve sonu kabusla biten zulüm vari uykular var çevremde

yakın artık ışıkları burası iyicene karanlıklaşmaya başladı
çünkü bilirsin insan insanın kurdudur
o kancık insanlar işte,
hepsi birer ucuz umut

25 Ekim 2010 Pazartesi

gözü yaşlı çiçek

hayalperest olmaya gerek yok.
tecavüze uğramış genç bir kız(!) çocuğu görmek için.
beyin yerine köpek boku yerleştirilmiş insanlar var.
içimizdeler soysuzca.

hadlerini bilmeksizin ağızlarından kaka sıçıyorlar.
kıçlarını kurtardıkları zaman bıyık altından pembe gamzeleriyle sırıtıyorlar.
annesiz biz köpek edasıyla.
köpekçe bir gururla kendi kıçına çomak sokarlar.

sonrada yazıları sansürlerler.
annelerine selam gönderen insanlara el sallarlar.
ve sırıtırlar onlara.
bukowskide o insanların beyinlerini düzer.

pompacı bir köpektir bukowski...

21 Ekim 2010 Perşembe

kötü kızların şarkısı

dudaklarımın arasından çıkıyor sihirli kelimeler
bu 15 lik bir silah aslında
ve çekiyorum tetiği;beynime doğrulttuktan sonra
kafamı yasladım dostuma,kafası başka yerdeydi
dilberimi aradım,yoktu..
güneş heryerdeydi fakat o yoktu
bana tepeden pişkince bakıyordu işte
sevmedim..
sana anlatacağım masal o kadar da kısa değil
bu bir çakışması senin tarafından harcanan duygularımın
geçer acı tatlı,farkındayım
başım zindan,müebbet bir zat yatıyor burada
ama sen görmüyorsun
yada göremedin
biliyorum yoksun
ve beni denizin dibine batırıp öylece gittin
çirkefsin..
bu nankörlüğü kediler de bile görmedim
bi de hala bana dönüp "geçer" diyorsun
üzülüyorum sana
yada kendime
sanıyorsun incittiğini ve bunun yanında üzüldüğünü
hala görmüyorsun aslında
buradayım yada buradayız
üzdüğünü sanıyorsun sen hala,
sen abartıyorsun rahat yaşamla sapıtmayı
insanlar geçmiş hayatından üzerine basa basa
bırak kendinle konuşmayı,
o görebileceğim en düşsel şey
sanrıları rüyaların da
ve ben-
orada-
onunla-
bir şekilde-
güzel bir durumda-
sosyal bir çerçevede-
onun erkeği olabilirim diye düşünmüştüm,
fakat kaset geriye sardı
ektiğimi biçtim
biçtiğim boku yedim..
suçluyum ve lanet olsun bu kadar ısrarcı olmasam
belki kurtarabilirdim götümü,
ne farkederki
kaderin oyunu bu
aklımın iplerinin kurnaz gösterileri işte
hala yazıyorum ve o yok
güneşte gri bulutların arkasına bana hiç birşey söylemeden
saklandı,
güneşimdi o benim
sarı saçlı güneşim..

18 Ekim 2010 Pazartesi

bırakıyorum

buk'un ağzından yazıyorum. rüyama girdi ve dedi ki

-hey adamım biram bitti bana bira ver ve artık yazmayı bırak
-olur hank!
-thanks to beer.
(orta parmak)

yazamıyorum demek istedim ona. acı var tam kalpte. sıkıştırıyor dokunduruyor göz pınarlarıma.ama ağlamıyorum nedense. nedense? her ne boksa. bir gece yine yazamıyorum.

ve yazamamanın en güzel yanı yazamamaktan bir konu çıkartıp yazmak.