Sayfalar

23 Ocak 2014 Perşembe

eski moda

ben eski modayım
bütün fikirlerim doğru ve iyimser
gözlere ve gözyaşlarına aldırırım
çatık bir kaş
meraklı sorular
işte bunlar yüzünden
ben eski modayım
tekrarlıyorum ve tekliyorum
elim biraz daha yavaş gidiyor sigara
güzel bir resim görüyorum
güzel bir kitap okuyorum
ve pencereden dışarı bakıyorum
hayır,hayır
kesinlikle bu olamaz
ben eski modayım
inanırım,sakın bana yalan söyleme
inanırım
şüphen olmasın
iyi niyetliyim
yalan söylesem bile emin ol
bunlar iyi niyetli yalanlarım
biraz eski biraz düşünceli bir gitarım var
köşede bakıyor bana
her sabah günaydın diyor
"hoş geldin makineye"
cesur davranamam
önce durur düşünürüm
ve idare ederim
onlar gibi düşünmeye çalışırım
en sonunda gece olur
elime bir kitap alır
okumaya başlarım
aman benden uzak dur
ben kendimden bile sıkılıyorum bazen
aman
çünkü ben eski modayım

kaçacaksın


kaçmak zorunda olduğum bir güneş var
geceleri daha oksijen dolu oluyor yaşam
en azından benim için
ve en azından benim için olan her şey
daha kabul edilebilir ve daha samimi
samimiyete dokunacak olursak
bir kaç tecrübe ve kalp kırıklığıyla
öğrenmiş olmalıyım
söz uçar yazı kalır diye bir klişe vardır
iyi bilirim
uzun zamandan beri denemediğim bir çok şey var
sıkı bir puro ve soğuk bir soda
ve yağmurlu bir gece
biraz daha uzak
ve bir o kadar da ensemde hissediyorum nefesini
bir parça heyecan gerekli
düşlediğim dünya belki böyleydi
fakat bu bir bataklık
ve ben içine gömülüyorum
sessiz naralarım ve feryad figan
beraberimde götürüyorum
ah,bu yorgunluk beni bitiriyor
düşünmemem gerek
kafamı her zaman meşgul tutacak bir şeye ihtiyacım var
son yıllarda şiirlerim de bıkmış sanki benden
bu yürüyen ruhun kimseye verecek bir hesabı yok
ve içi boş dünyeviyat gün gelecek
büyük pişmanlığınız olacak
oldukça büyük bir pişmanlık
ve o gün güneşten kaçacaksınız

19 Ocak 2014 Pazar

fethiye ve ötesi

onlar bilmez her gece yalnız şarkıyı dinleyerek uyuduğunu
ve sabahın köründe rüyadan uyandığını
boşver , benim küçük sevgilim
şehir sessiz ve pis kalsın
özgürlüğü son gidende değil şarkıcı çocukta ara
tv'deki kız yeşillikler içinde baksana
kızın yakasını bırakmıyorlar
balıklar çelişkiler içinde yüzüyor ve mermilerden sıyrılıyorlar
gül kendine , daha mutlu olamam eğer sen gülersen
doğru ya da yanlış hayat hep aynı
gül kendine gece bazen biraz eksik ama orda durma
bazen
güneye giderken yaz
biliyorum dünya yalan söylüyor
onlara yardım et
cambazlara yardım et ve uyandır dostlarını
sevda çiçeğisin sen
ve sevda çiçeğinin bir derdi var : serseri!
serseri aşk içinde az çok son denemelerini yapıyor
uyandır onu ve sarıl
büyük düşleri vardır belki serserinin
ayıp olmaz mı küçük serserine
durma öyle de ona
kördüğüm olma de
saklamasın bazı şeyleri
bırak zaman aksın
kış geliyor çocuklar ve hayvanlar üşüyecek
onları tamiri mümkün olan kalbinin içindeki partiye çağır
kuş sesleri sana bir şeyler söyleyecek
kış geliyor ve kışın sonu belli : darbe
delinin biri sonbahar olduğunu iddia ediyor
görüyor musun?
korkma küçük sevgilim masumiyetin ziyan olmaz
yorma kendini meksikada
yoksa arafta mısın?
yorma kendini arafta
sor festus'a karakutunun içinde ne işi var?
bahar diyor festus
güneşi beklerken bahar gelmiş
boş bir dünyada olsak da benimle denize doğru gelir misin?
bisikletle.
güneşi beklerken oyunu bozmamışsın
yeter artık aslında seni çok seviyorum
bu son sabah değil
ama son sabah olsa bile bu sabaha değer tek sen varsın
yağmura teşekkür ettin mi?
gelip bizi söndüren yağmura.
eski bir şarkı açtım şimdi
çadırı beklerken
..

12 Ocak 2014 Pazar

2014
pek hoş başlamasa da fena bir yıl olmayacak gibi görünüyor tıpkı geride bıraktığımız yıllar gibi. gerçi yıllar mı bizi geride bırakıyor biz mi onları bu biraz çelişkili. beni iyi hissettiren ve gurur az da olsa gurur veren az şeyden biri burası. yeni yılda sentimentalmovie' e daha çok uğramayı düşünüyorum. sanki zaman kavramı buraya geldiğimde oluşuyor beynimde. sabahlara kadar yazdığım veya yazamadığım zamanları özlüyorum burada. anahtarı sokup kilidi açmak gibi hissettiriyor. görebileceğimden çok daha azını görmüş gibi hissediyorum. çok alkol alınan bir gecenin ertesi sabahı gibi burası. kusmukla dolu ve öğütülmemiş beyinler karşımda. isimi duymuş tüm insanlar sanki bana karşı ve gitmemi istiyor. kelimelerimi gözden geçirip hepsini dikkatle inceliyorlarmış gibi. bunu ben bile yapmıyorum çünkü yazarken ekrana değil sadece ellerime bakıyorum ve bu sanki bir uyuşturucu bağımlısının tripleri gibi. ellerimi ne zaman tuşların üzerine götürsem parmaklarım üşüyor ve biraz daha sonra uyuşuyor. bu beni rahatsız ediyor. yapmayabilirim ancak sentimentalmovie beni böyle hissettiriyor ve böyle hissetmemi istiyor sanki. aklımın içinde beynimin sınırlarını zorlayan bir canavar gibi. aklımın derinliklerini ittiğim düşünceler ve kelimelerle besleniyor. giderek büyümekte ve beni yenmekte. bir günün sonunda beynimi tamamıyla ele geçireceğinden korkuyorum. bu korku beni kamçılıyor ve yazıları kusmamı söylüyor. korkularımla konuşuyorum evet. çok az insan korkularıyla dost olur. tabi günümüzde insanlar duyguları sadece aşk yalnızlık korku ve öfkeden ibaret sanıyorlar. sevinç ve huzuru ele geçiren şey ise para ve çıkarcılık sanırım. kibirden kimse bahsetmiyor. bahsetmek demişken aklıma aşk geldi. sentimentalmovie'de genelde aşktan bahsederdim. kırıcılığından ve artık aşkın ne yüce bir şey olduğundan bahsedeceğim. en azından bu yazı bitene kadar. mümkün olmayan bir şey gibi görünüyor ancak hayat ve zaman dediğimiz şey bazen karşımıza öteki dünyadan olan ve sizin onlara aşık olabileceğiniz şeyler yollayabiliyor. yaşadığım şey ve çoğu insanın yaşadığını sandığı ve yaşamak istediği şey de tam olarak bu işte. aşkı bir çift göze hapsettim ve kaçmaması için elimden geleni ardıma koymamaya çalışıyorum. bunun gücünü gündelik hayatta da kullanmaya çalıştığım oluyor. ama işe yaradığını söyleyemiyorum. görmek istediğimiz rüyayı seçmemize imkan yok ama görmek istediğiniz rüyayı bir pazar sabahı uyandığınızda yanınızda uyuyorken bulabilirsiniz. güneşin ve denizin önüne koyabileceğim bir şeye sahip olduğumu düşünüyorum. yanına veya zaman zaman ardına değil. çok şanslı bir piçim ve zamanımı paraya çevirmeme gerek duymuyorum ve zamanı aşka ve bir çift göze hapsedilmiş aşka çeviriyorum. şimdiye kadar yanılmadığım ve aksini görmediğim tek şey bu sanırım. bahsettiğim şey bir çift yeşil göz. ellerimden kayıp gitmemesini istediğim tek şey. aşk kelimesini yakıştırdığınız insanlara dikkat edin. duygulara tecavüzü bırakın. hiç hissetmediğiniz duygulara sahipmiş gibi davranmayı da bırakın. aşk için yobaz olun ve zamanı durmuş gibi düşünün. 19 yaşımdayken böyle ibnece konuşma lüksünü veriyor bana. beyninizin içindeki o canavar aşk da olabilir eğer değilse farkına varın ve aşkla uyuşturun onu.
ne kadar aciz durumla olduğumun farkındayım. şöyle açıklayayım. sentimentalmovie tarafından uyuşturulmaya ihtiyacım var ve bunu kelimelerle beraber yapıyorum. konu işe çok çok uzun zamandır sadece aşk. milyon tane konu olabilir ama aşkın ve öfkenin bir arada ruhumu böyle ele geçirmesi ve bunu dışarı atmamın tek yolunun bu olması harika hissettiriyor. kelimelerle oyunum sürüyor. inanılmaz ama sanki benden kaçtıklarını hissediyorum ve yakalama uğraşı içinde değilim. daha önce bunu denedim ve sanki beni ele geçirdiklerini hissettim. kelimelere hükmeden nice yazar var. hiç birini okumadım. zihnimden parmak uçlarına akışını hissetmek sanki aşk gibi. aşkı anımsatıyor bana. zamanın önemini yitirdiği yolların uzun ama dünyanın küçük olduğu bir şey. tanımlayamadığım bir insan dediğimde bile tanım kelimesi önemini yitiriyor. sadece hava karardığında yastığının altında beliren bir iyi hissettirici gibi. belki uçmak istiyorum ve bunun farkında değilim belki uçabilirsem nefes alamayacağım bunun farkındayım. daha önce hiç görülmemiş zihinde bir izdüşümü olmayan bir şey. nedenini sorgulamadığım ve sorgulamak için bir neden aramadığım için bir neden bulamadığım bir şey. bozmayı istemediğim bir güzellik. ondan bir parça koparım kalbimin derinliklerine hapsetmek istiyorum. o veya ben ölürsek. sanki içimde yaşatmak gibi. hayranlık duyduğumuz bir şeyin çok daha üstü ve herhangi bir insanı yaklaşımla açıklanamayacak bir şey. kıyı şeridi gibi. kumsala vuran bir dalga gibi. okyanus çok büyük. kara parçası da büyük. ancak arada bir çizgi var gibi aslında yok. karaya vuran o küçük dalganın içinde aslında okyanusa vuran küçük kum taneleri var. insan aklının derinliklerini sorgulatan bir duygu bu. elektrikler kesilse de yanmaya ve odayı ve geceyi ve benim dünyamı aydınlatmaya devam eden bir gece lambası gibi. insanı plan ve kurgu ve kibir düşmanı yapan insanlar da var. emrediyorum bulun. vazgeçtim bulmayın sanırım bu düzenin sefasını ben sürüyorum. böyle hissettiriyor. özel dediğimiz bir çok insanın değiştiğini gördük. aklımda dönen ve günün birinde notalarla kağıda döküleceğini sandığım veya bir radyoda denk geleceğimi umduğum bir melodi gibi. sonu kötü biten aşk filmleri de var. hep sonu iyi biten hikayeler okumayın. kaçak dövüşmek ve inkarla ilgili bu. neden bahsettiğimi bilmediğim bu yazı 2014'ün ilk yazısı olarak sentimentalmovie arşivine büyük bir gurur eşliğinde giriyor.

2 Ocak 2014 Perşembe

Cehennem Çanları

her bir tarafta duyuluyor kolaylıkla
güneşin doğuşu ve
batışı haber veriyor
insanların o küstahlıkları
ve dökülen o kanlar
cesaretsizlik
ve kıskançlık hastalığı
ilgislizlik ve yaklaşan kasırga
cehennemin çanlarını kolaylıkla duyuruyor
ve yavaş yavaş arşa yükseliyor riyakarlık
kaç defa daha bunlar yaşanacak
ve kalbim daha ne kadar krizin bekçisi olacak