Sayfalar

26 Kasım 2011 Cumartesi

parmaklara sinmiş sigara kokusu

geçmiş zamanın hayal meyalleri kalpte
geleceğin iğrençliği kafamda
ellerim cebimde

şişeler masaların üzerinde
titrek parmaklar tuşlarda
sigara kokusu sinmiş parmaklara

duman ciğerde
bulutlar çok yukarıda
ellerim cebimde

kalbimde buhranlı bir sevgisizlik
kendine yetememek
beyaz tavandaki hayallerim

yastığımdaki insanlar
ardımdaki ezilmiş çiçekler
kelime arar boş bakışlar

sigara kokusu sinmiş parmaklarıma
ellerim cebimde
aynalara yapışmış gözler

25 Kasım 2011 Cuma

vurgun-2

aşk senin için ne kadar önemliyse
benim için o kadar önemsiz
pencerelerimi sıkıcana kapattım fırtınaya
yaklaşmakta yapraklar camlara
sarı yapraklara basarak yürüyorum
felaket yazılar yazıyorum
bir o kadar kötü şarkılar
berbat insanlar
iğrenç istisnalar

donuk bakışlar caddelerde
boyun eğmeler merdivende
eğlenceler insanlarla
ama gece?
düşlerde bir devrim
yok artık merdivenlerde basamak
insanlarda eğlence
caddelerde bakışmalar

23 Kasım 2011 Çarşamba

Aklimda rengarenk dolaplar

Yillarin getirdigi uyusuklukla
Beynim de rengarenk dolaplar
Donuyor icinde insanlarla
Bir ozlemin resmi cizilebilir mi
Bir nefretin baska hangi ismi olabilir
Sokaklarin ve gokyuzunun hatirasi
Cebimde bir kac banknotla duruyor
Kolumda saatimde yok benim
Fakat yelkovan ile akrep hep ayni yerde
Sen gittiginden beri
Sakin deneme beni ve kirginligimi
Bir hiclik tohumu serptim ustune
Sakin deneme beni ve saibelerimi
Cunku sen gittikten sonra farkettim gunesi
Deneme dedim ya sen gittikten sonra,
Hic birsey soyleyemedim zaten
Zaten senin zamanin gelmisti
Daha ne yapabilirdim ki
Hizlica gecen ucuz arabalar gibi
Farlari yanmayan motorlar
Ve lastigi patlak bir bisiklet gibi
Hep eksigim ben
Sen gittiginden beri
Benim yerimi dolduracak kisiyi
Sectiginden beri
Sana benim soylemedigim seyleri
Sana soyleyecek oglani
Sectiginden beri
Ben kazansansamda bi tarafim
Hep yenik

22 Kasım 2011 Salı

sakın deneme!


deneme nedir nasıl yazılır bilmem. 3 ya da 4 yıldır yazıyorum. benim için yazmak vardır.deneme başlığı altında yazıyorum bir şeyler.
şimdiye dek bilinç altımda deneme sadece 1-2 bozuk paragrafı alt alta getirmekten ibaretti. hala öyle aslında. biraz daha resmiyet kazandırarak deneme adı altında yazıyorum her neyse. deneme denince kaliteli şeyler gelmez akla. denemedir. özensiz biçimsiz. kısa ama öz ve vurgulu. şiir denemesi, öykü denemesi vs...
benimki deneme denemesi. başlık altında saçmalama sanatıdır bana göre. etkili olduğu söylenebilir bazı lafların. başlığı bulmak en zorudur bazen. bazen de ilk başlığı bulursun. ''don't try'' sözü sevdiğim yazarların başında gelen amerikan edebiyatının önde gelen isimlerinden charles bukowski'nin mezar taşında yazar. sakın deneme anlamına gelir. ama neyi kastettiği anlaşılmaz. yaşamayı ya da aşık olmayı deneme diyebilir. sokağa çıkmayı deneme , medeniyeti deneme , ilişki kurmayı deneme...
tehlikeli bir örneklendirme yaparak yazıma(denememe) devam ettim. her telden çalarak -en azından türk edebiyatının izlerini taşımayarak - yazıyorum genellikle. amacım belki yazar olmak. yaratıcı tarzda şeyler. kolay değil belki. diplomasız para kazanmak.
hoş olurdu bu yaşta amatör bir ödül kazanmak. ama yazılarımı sadece kendime ait köklü blog'umda yayımladım şimdiye dek. denemelerin denemesi, ilk denemem, sakın deneme malzeme yetersizliğinden bir kaç kelime sonra bitiyor.

18 Kasım 2011 Cuma

vurgun

başlığı attım ve kalakaldım sayfanın karşısında.
her neyse sistemi sistemle yıkmaya çalışanlar gördüm. uzaklaştım hemen. uzun türk iyimser türk edebiyatından sonra bana en iyi gelen şey şakırdayan tuşların sesi.
beynin ağır döner kapılarından gelen her düşünce parmaklarımdan şuursuzca akıyor sayfaya.
her paragrafa bir şarkı düşmüyor en azından. biriktire biriktire yazıyorum. kalın sesli şairin sesi incelmez sanki hiç. sonsuzmuş gibi kullanıyorum kelimeleri. aşkları sonuna kadar emip tükürüyorum. son hızına kadar köklüyorum.
alfabenin son harfine kadar gidiyorum. aşırıya kaçıp konuşma diline sarkıyorum.
vergiden muaf zengin misali. sözcükten muaf yazar değilim. kullanıyorum kelimeleri.
gücüm tükenmekte bu deneme de arşive doğru yol alacak şimdi.

17 Kasım 2011 Perşembe

çıtırdayan parmaklarım

her akşam farkına varırım bunun
ruhumu bir kasvet kefeni kaplar
ayaklarımdan boynuma kadar
sımsıkı bir zincir sanki
vurmuşlar bedenime hoyratça
nefes alırken zorlanırım
midem kasılır genellikle
vazgeçerim sevdamdan
bir zavallı gibi kabullenirim
bir çok şeyin olanaksızlığı
yaşantımla paralel sanki
talihsizlik yemini mi ettim bilmem
ama bu o yolu gösteriyor bana
bir hiç ile beslenmiş beklentisizlik
çok canımı sıkıyor
beynim durmuş artık,yazamıyorum bile
kışın donduruculuğu tekrar kalbime bulaşmış
birşeyler hissediyorum
birşeyler hissedemiyorum
ben balkona çıkıp sigara yakanlardanım
ağlayanlardan değil

11 Kasım 2011 Cuma


şarjörde kalan son mermiyim
herşeye sahip bir kertenkele
benim elimde bir gidişat
yolları ben kapayabilirim sadece
şarjör de unutulmuş bir mermiyim
masanın üzerindeki bir peçete
insanlar tarafından harcanmış bir
mermi,ucuz bitik ve gidik
bir hiçi oynuyorum bir silahta
hiçliğin üstüne sıkılmış bir mermi
bir hiçin katili olmuş bir varlık
hiç kimse değilim ve iyiyim hala
kimse göremedi cephanemi
bir hiçin üstüne atılmış bomba gibi
bir hiçin hiçlik üzerine yaşaması gibi
iletişim kuramıyorum komuta merkezimle
kendin olmalısın,başka birisi olamazsın
ve bu kafamda soru işaretleri yaratıyor

10 Kasım 2011 Perşembe

tehlikenin köşebaşı

ben yine başlık bulamamıştım ve onlar muse ve radiohead dinliyorlardı. üzgünlerdi. coldplayleri vardı sanırım. tutunacak bir dal arıyorlardı. o sıralar ben ise çok şekil sigara tüttürüyordum gece ekspresinin geçişini izlerken.
hepsine yardım edemez hepsiyle dost olamazdım. tek başına bir orduydum ama. 1-2 dost gözboyası. mahalle sınırları içinde kişilikler(!) furyası diyorum ben buna. hava kararınca kızaran iki göz aceleci adımlar. tehlikeli kalpler. aramıza giren girmeye çalışan dostane manzumeleri.(hala başlık bulamadım) son zamanlarda taktım dişilere. yıllardır 1 tanesi ya da 10 tanesini gördüm. yok şişenin dibi?
1 taneyle uğraşmak kaybettirdi-tüm erkeklere. çekici olamadım ve masamın daha rahat olması için tanrıya dua ettim. bu kadar inançlı olamamıştım hiç bir zaman. peluş ayıları ve sanal profilleri savaş halindeydi her daim. dik saçlı 28 yaşında 179 boyunda yabancı şarkıcıları sevdiler hep. yakışıklıydılar. kavga ediyordu erkekler ve onlara koşuyordu hatunlar. siyah giyimli ve daima güneş gözlüklü 3 4 adam. gitarlı davullu.
biz ise tehlikenin köşebaşına dikilmiş boş caddedeki insanları sayıyorduk. insan ayırıyorduk. bizden olan çıkmadı şu ana dek.(başlık çıktı)her türlü ihanete ve intikama hazırdı gördüğüm kalpler.
kitle imhaya merak salmıştık ve binalar patlatıyordu yaramaz çocuklarımız. cevabı verilmeyen her mesaj ölümcül hastalıklı trip bombasıydı, farkındaydı bizim gençler. eğleniyorlardı. manifestomsu ergen irde ve yergimi noktalıyorum burada.

benzin bitti.

7 Kasım 2011 Pazartesi

yaz senaryoyu oyna oyunu


yedeklerden girdim hayata
biri cezalı duruma düştü ve ben dahil oldum sokaklara
yağmurdan kaçmamız gerektiğini kim öğretti bize?
gözlerini kapattığında duvarlarındaki resimler benle dolu

kaçma kaldırımdan yürümeyi sürdür
uzun zaman önce senaryo yazar oynardım tek başıma
şimdi sizli bizliyim kendimle geceleri
gündüzleri rollere kaptırırsın kendini zaten

terk etmişliğim yoktur sahneleri , her gece oynar zihnimde
bir aşk hikayesi ya da iyi polis kötü polis oyunları
10 saniyelik bir öpücük kaç zaman yer eder ki insan hayatında?
1 saniyelik bir tokat?

kaldırımda sürünen sanal insanları görüyorum
sanal sanal yürüyüşler sanal sanal yazarlar
hepsi gözler kapanıp açıldığında yok oluyorlar ve değeri yok
yağmur yağarken kaçmayı kim öğretti bize ?
yaz senaryoyu oyna kendini kızım...